Prenses Masalları​

Altın Kalpli Prenses ve Kırmızı Gülün Laneti

Bir zamanlar, uzak diyarlarda, yemyeşil ormanlarla çevrili, altın kuleleriyle gökyüzünü delen muhteşem bir krallık vardı. Bu krallık, Gül Krallığı olarak biliniyordu. Krallığın en büyük hazinesi ne altın ne de gümüştü; ünlü Kırmızı Gül Bahçesi’ydi. Efsaneye göre, bahçedeki en büyük ve en parlak gül, sihirli bir gücün sembolüydü ve bu gülü koparan kişi bütün dünya üzerinde sınırsız gücü ele geçirecekti.

Bu büyük krallıkta, Gül Prensesi olarak bilinen iyilik dolu bir prenses yaşıyordu. Adı, Elara idi. Elara, güzelliğinin ötesinde, merhameti ve adaletiyle biliniyordu. Halkının sorunlarıyla ilgilenir, hasta olanları ziyaret eder ve bahçedeki güllerle konuşurdu. Krallığın dört bir yanında onun gönüllülüğü ve iyiliği dillere destandı.

Ancak, bu krallığın güzelliği ve huzuru herkesin hoşuna gitmiyordu. Karanlık Orman’da yaşayan, lanetli bir cadı olan Morvanna, Gül Krallığı’nın mutluluğuna öfkeleniyordu. Efsanevi Kırmızı Gül’ün gücünü ele geçirerek, karanlığı bütün ülkeye yaymak istiyordu. Bir gece, karanlık büyülerini kullanarak, sihirli gülü lanetledi. Artık bu gülün kokusunu alan herkes taşa dönüşüyordu.

Ertesi sabah, Elara gül bahçesinde dolaşırken bir gariplik fark etti. Normalde mis gibi kokan güller, solgun ve sessizdi. Bahçenin tam ortasındaki en parlak gül ise kömür gibi kararmıştı. Prenses bu duruma anlam veremedi ve hemen sarayın bilge büyücüsüne, Yaşlı Merion’a danıştı.

Merion, eski kitaplarını karıştırdıktan sonra büyük bir üzüntüyle konuştu:

“Prensesim, bu bir lanetin işaretidir. Bu gülün kokusunu alan herkes taşa dönüşür. Sadece saf bir kalbe sahip kişi, Karanlık Orman’a giderek Morvanna’nın asasını kırarsa bu lanet bozulur. Ama bu yolculuk çok tehlikelidir.”

Elara, halkının güvenliği için korkusunu bir kenara bıraktı ve yolculuğa çıkmaya karar verdi. Sadık dostu ve sarayın cesur şovalyesi olan Alden da ona eşlik etti. Beraber, Karanlık Orman’a doğru yola çıktılar.

Günler süren yolculuklarında, şeytani yaratıklarla, hilekar cinlerle ve şeytan tuzaklarla karşılaştılar. Ama Elara’nın iyilik dolu kalbi, karşısındaki canavarların bile içinde saklı kalmış şevfkati uyandırıyordu. Bir kurt adamın lanetini çözdü, kaybolmuş bir ruhu huzura kavuşturdu ve kendisine rehberlik edecek büyülü bir kuş kazandı.

Sonunda, Morvanna’nın karanlık kalesine ulaştıklarında, büyücü onlara tuzaklar kurmuştu. Ancak Elara ve Alden, zekaları ve cesaretleriyle tüm engelleri aştılar. Morvanna ile yüzleştirlerinde, cadı prensesi bir illüzyona hapsetmeye çalıştı. Fakat Elara, cadının geçmişini görebiliyordu: Morvanna zamanında sevgi görmemiş, yalnızlığa mahkum edilmiş biriydi. Ona nefretle değil, merhametle yaklaştı.

“Senin de iyileşme vaktin geldi, Morvanna,” dedi Elara. “Nefreti bırak ve bizimle gel.”

Morvanna gözyaşlarına hakim olamadı. Kalbindeki kötülük dağılırken, asayı kırıp laneti bozdu. Krallık tekrar çiçek açtı, insanlar taştaş olmaktan kurtuldu ve Kırmızı Gül eski güzelliğine kavuştu.

Elara, sevgisi ve merhametiyle sadece halkını kurtarmakla kalmamış, bir kalbi de şifalandırmıştı. Gül Krallığı, yüz yıllar boyu barış içinde yaşadı ve Elara’nın ismi sonsuza dek hatırlandı.

Bu prenses masalını sevdiysen diğer prenses masalımızı okuyabilirsiniz: Altın Gül Prensesi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu