Beyaz Dağın Prensesi

Bir zamanlar, her yıl ılk kar düştüğünde bembeyaz bir dağa gölge düşüren ihtişamlı bir saray vardı. Bu sarayda, güzelliği ve zekâsıyla tüm diyara ün salmış Prenses Elanor yaşıyordu. Elanor, herkesin sevgisini kazanmış, ama aynı zamanda sıradan prenseslerden farklıydı. Sadece ipek kumaşları ya da pırıltılı taçları sevmezdi; şehrin köşe bucak her yerine gider, halkıyla bir arada olmaktan keyif alırdı.
Ancak Beyaz Dağ’da yaşamak kolay değildi. İnsanlar, dağın doruklarında karanlık bir sırrın saklı olduğuna inanırlardı. “Beyaz Gölge” adı verilen bu varlık, her elli yılda bir uyanır ve halkın huzurunu bozar, toprakları kasvetle kaplarmış.
Prenses Elanor, günlerden bir gün sarayın kütüphanesinde eski bir yazma buldu. Bu yazmada, Beyaz Gölge’nin karanlığından kurtulmak için çok eski bir tür sihirli aynanın bulunması gerektiği yazıyordu. Bu ayna, yalnızca içinde gerçek cesaret ve iyilik olan biri tarafından etkinleştirilebilirdi.
Elanor, bu görevin kendi kaderi olduğuna inanarak yola çıkmaya karar verdi. Onu bu yolculukta korumak için sadık dostu olan kızıl tilkisi Rúvaş ve sarayın eski silah ustası olan Garreth de ona eşlik etti.
Günlerce karla kaplı ormanları, buzul çayırları ve dondurucu vadileri geçtiler. Sonunda, efsanelerde anlatılan Buz Aynası Mağarası’na ulaştılar. Ancak ayna kolayca ele geçirilemezdi. Mağaranın içinde prensesi üç büyük sınav bekliyordu.
Prenses, mağaranın içine girdiğinde dev bir buz yılınıyla karşılaştı. Bu yaratık, dişlerini göstererek Prenses’e öfkeli bir şekilde yaklaştı. Ancak Elanor, kılıcını kullanmak yerine, yaratığın acıyla kıvrandığını fark etti. Yılının ayak bileğine batmış keskin bir buzu kendi elleriyle çıkarıp ona yardım etti. Yaratık minnettarlıkla geri çekildi ve yolu açtı.
Bir sonraki odada, dev bir buz saatiyle karşılaştı. Saate dokunduğunda etrafı karanlıkla kaplandı ve bir ses ona sordu:
“Bir lider, halkını kurtarmak için kimi feda eder: kendisini mi, halkından birini mi?”
Elanor düşünmeden cevap verdi:
“Gerçek bir lider, kımsenin feda edilmesine izin vermez. Hepimiz bir arada kurtuluşa ulaşırız.”
Buz saati parçalanarak bu cevabı kabul etti.
Son odada, Buz Aynası’nın karşısında duruyordu. Ancak ayna şöyle dedi:
“Beni etkinleştirmek için en derin sırrını ortaya çıkaracaksın. Yalnızca tamamen açık bir kalp beni harekete geçirebilir.”
Elanor, derin bir nefes aldı ve şöyle dedi:
“Ben her zaman güçlü bir lider gibi davranmaya çalıştım. Ama aslında bazen korkuyorum. Hata yapmaktan ve halkımın bana olan güvenini kaybetmekten korkuyorum.”
Bu samimi itirafın ardından ayna parlamaya başladı ve büyülü bir ışık yayarak Prenses’in ellerine bir kristal verdi. Bu kristal, Beyaz Gölge’yi yok edebilecek tek silahtı.
Elanor ve dostları, dağın doruğuna geri döndü ve karanlığın merkezine gittiler. Kristali kullandıklarında, Beyaz Gölge sonsuza dek yok oldu ve dağ üzerindeki lanet kalktı. Halk yeniden güneşin aydınlatığı diyarlarda mutlu bir hayat sürmeye başladı.
Elanor, o günden sonra sadece bir prenses olarak değil, gerçek bir lider olarak anıldı. Cesareti, bilgelıği ve saf kalbiyle halkının sevgisini sonsuza dek kazandı.
Bu masalımız hoşunuza mı gitti? Size uygun bir masalımız daha var: Altın Kalpli Prenses